19 Ekim 2012 Cuma

Almanlar..

Kısa ve öz:

Ben Almanlar kadar kibar, saygılı ve güleryüzlü millet görmedim.

Şimdi çıkıp "ya fransızlar da öyle, Zimbabve'liler böyle" diyen çıkacaktır.. Ben onları da görmedim arkadaş. Ama Almanlar gerçekten çok farklı Türklerden. 
Nerede olursa olsun; asansörde, metroda, yolda, dükkanda, doktorda vb. heryerde selamlaşıyorlar, günaydın, iyi günler, iyi akşamlar falan diyorlar. (tabi bunları Almanca söylüyorlar), vedalaşırken mutlaka tschüss diyorlar. Çok şeker insanlar yemin ediyorum. Türkiye'de yaşayanlar Almanları ayı sanıyor ama öyle değil..

Tschüss..

Hörde'ye İnmek

Türkler ve Türklerin kendilerine has tabirleri, tanımları..

Hörde, yaşadığım semtin adı.. Evimize 150 metre uzaklıkta bir çarşısı var. "Çarşıya gitmek" olayı, buradaki Türkler arasında "Hörde'ye inmek" olarak belirtiliyor. "İnmek" kısmının da nereden geldiğini aşağıdaki çizimde size açıklamaya çalıştım. Yorum sizin...





18 Ekim 2012 Perşembe

Dilenci Kadın

16 Ekim 2012.. Buradaki ilk günüm.. İlk defa gezme amaçlı dışarı çıktım ve Hörde denilen semtin çarşısına indik.. 2 dakika yürüdükten sonra bir kadın önümüzü kesti ve 1-2 euro istedi.. Canım Türkiyemin canım dilencilerini hiç özlemeyeceğim sanırım. Burada da ilk karşıma çıkan şey oldu dilenci.. Burada da para vermiyorum dilencilere, o ayrı..  Onlar benden zengin lan, biliyoruz neyin ne olduğunu..

Sokak Hayvanları

Türkiye'de sokak hayvanı denince akla gelenler; kedi, köpek, serçe, kumru, martı, böcek, kırlangıç... daha bir sürü tür eklenebilir bu listeye..
Fakat Almanya'da tek sokak hayvanı: Güvercin...

Kedi hiç görmedim, köpek de herkes besliyor sanırım, sokaktaki 10 kişiden 9'unun elinde bir köpek, sağa sola dolanıyorlar.. Sokak hayvanı olarak köpek de görmedim yani.. kuş olarak da sadece Güvercin işte..

Dortmund Sokak Hayvanları (temsili)

Özlem'in Türkiye'yedeki ilk günlerinde neden her sokak kedisi gördüğünde ALF'e dönüştüğünü şimdi çok iyi anlıyorum..

Başlangıç...

15 Ekim.. 30 senedir "Babamın doğum günü" yada "Doğum günüme 2 gün kaldı la ehehe" diye hatırldığım bu tarih, 2012 yılından itibaren "Almanya'ya geldiğim tarih" olarak kayıtlara geçecek..

Türk Hava Yolları'nın TKbilmemkaç sefer sayılı uçağı, saat 15:10'da İstanbul Atatürk Havaalanı'ndan kalkacaktı.. Fakat ne oldu, nasıl olduysa bir yolcu "yanlışlıkla" uçağa binmiş ve uçak kalkmadan farkedilerek indirilmiş.. Olaylar olaylar... El bagajlarının kontrolü falan derken 15:30'da havalandık.
Almanya saati ile (Türkiye saati - 1 saat = Almanya saati) 17:30'da ..Düseldorf'a indik.

 Düseldorf'a inişim (temsili)

Pasaport kontrolündeki Alman polis, üzerimdeki paraları saydı.. Önce haraç istiyor sandım ama öyle değilmiş. Üzerimdeki Nakit miktarı, Almanya'ya geliş amacım hakkında fikir veriyormuş. Enteresan bir durum olduğunu düşünmekle yetindim ve fazla üstünde durmadım.

Bagajlarımı aldım fakat İstanbul'da "çok önemli, bi o kadar değerli" diyerek kırılacak bagaj bölümüne verdiği gitarım, Almanya'daki bagajların arasında yoktu. bi 10 dakikalık aramanın ardından önce Leyla adında bir Türk görevli, onun sayesinde de gitarımı buldum. O çok değer verdiğim gitarımı yerde rastgele atılmış olarak bulmamı da önemsemedim pek. Bulduğuma şükrederek çıkış kapısına yöneldim.

Çıkış kapısının karşısında tam Özge'yi gördüğüm anda iki polis kesti yolumu. Bagajlarımı kontrol etmek istediler. İki valizi açıp baktılar, Rüzgar'a getirdiğim ve karnını sıkınca anırmaya başlayan eşek oyuncağıyla 2 dakika kadar oynadılar ve beni saldılar.

Nihayet Havaalanından çıktım ve önce tren-teleferik karışımı bir araçla ardından tren ve metroyla  yaklaşık 1,5 saat yolculuk yaptıktan sonra eve vardım.

oh be idi...